‘Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın’ mottosuyla konuşmasına başlayan Dr. Öğr. Üyesi Esin Gülkaya Anık, “Organ bağışı, başka kişilerin hayatını kurtarmak için organlarının veya dokularının kullanılmasına izin verilmesidir. 18 yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur. Böbrek, karaciğer, kemik iliği, kalp, akciğer, pankreas, ince bağırsak, kas dokusu, kemik, kıkırdak, tendon, yüz ve saçlı deri, solunum yolları, extremite ve uterus bağışlanabilecek organlarımızdandır. Maalesef yaklaşık 3 yıllık pandemi süreci sonrası zaten düşük olan organ bağış seviyemiz, 2003 yılı seviyesine düştü. 2019’da milyon nüfus başına düşen organ sayısı 7 iken 1,5’lara kadar düştü. Yetersiz organ bağışı sonucu olarak maalesef ki organ bekleme listesinde bulunan hastalarımız vefat etmektedir. Yaşarken organ bağış konusunda kararımızı verelim ve beyan edelim” diye konuştu.
“Bağış süreci hastanın yoğun bakıma girişiyle başlar”
Organ bağışının tıbbi boyutunu ele alan Doç. Dr. Kadir İdin ise ülkemizde organ bağışı oranının düşük olduğuna dikkat çekerek, şu bilgileri verdi:
“Organ naklinde canlıdan nakil yetersiz. Bu nedenle kadavradan organ nakli gerekiyor. Ama kadavradan nakil için vericinin beyin ölümü tanısı alması gerekiyor. Organ bağışını arttırmanın yolu tüm beyin ölümü vakalarının donör olmasını sağlamaktır. Organ bağışı süreci hastanın yoğun bakıma girişiyle başlar. Hasta yakınları ile iletişimi yüksek hasta takibi, hastayı hayata döndürmek için gerekli olduğu kadar organ bağışı sürecinde de güven duygusunu artırarak bağışa katkı sağlar. Beyin ölümü sayısı yetersiz. Beyin ölümü tıbbi olarak ölümdür kimsenin şüphesi olmasın”.