Son 5 yılda petrol ve gaz endüstrisi yılda ortalama 1.5 trilyon liralık ciro yapmış. Bu yıl ise bu rakam 4 trilyon dolara yükselecekmiş. Rakamları Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol’un geçen hafta CNBC ile yaptığı röportajdan aldım. Muazzam bir artış ama şaşırtıcı değil. Keşke bu paraların bir bölümü dünyayı kirleten endüstrilere akmak yerine temiz enerjiye aksaydı.
Birol da bizler gibi, “Umarım ki, para temiz enerjiye, temiz ve güvenli enerji teknolojilerine de gider” dileğinde bulunuyor. Bu dilek uzun bir zamandır dünyanın gündeminde. Geçen yıl kasım ayında Glasgow’da yapılan tarihi iklim konferansında da en fazla tartışılan konulardan biri buydu. Dilek bir aksiyon planına çevrilmeye çalışıldı ama istenilen noktaya hala varılamadı.
Temiz enerjiye geçişin artık bir zorunluluk olduğu kabul ediliyor. Ancak gelişmeler bu zorunluluğa uygun davranıldığını teyit etmiyor. Mesela küresel ısınmaya neden olan ve atmosferi kirleten kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara para akmaya devam ediyor. Özellikle bunlar arasında karbondioksit salımı açısından en günahkarı olan kömüre hala finansman sağlanıyor. Oysa ortada açıklanan birçok taahhüt var.
Temiz enerjiye geçişin yolu kirleten enerjiye akan finansmanın kesilerek paranın ve yatırımların temiz enerjiye akması.
Çok çalışmak gerek
Bu konuyu geçen hafta Forum İstanbul 2023 kapsamında düzenlenen “Yeşil Finansman ile Temiz Enerji” başlıklı panelde uzun uzadıya tartıştık. Benim moderatörlüğünü yaptığım panele Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili Başaran Bayrak, TEB Genel Müdür Yardımcısı Aşkın Dolaştır, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Ebru Dildar Edin, TSKB Genel Müdür Yardımcısı Hasan Hepkaya, EBRD Türkiye Ülke Başkan Vekili Şule Kılıç ve Dünya Bankası Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Lideri Laurent Debroux katıldılar.
Panelde küresel ısınma ile artan çevre felaketlerini önlemek ve karbon salımını düşürmek için enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklara yönelmenin maliyetinin nasıl karşılanabileceğini konuştuk. Gördük ki, ortada hala üzerinde çalışılması gereken çok soru var. Mesela:
– Paris İklim Anlaşması’nı onaylayan Türkiye için özel bir finansman altyapısı ve kaynak aktarım stratejisi nasıl olmalı?
– Yıllık 4 milyar dolara yakın vergi yükü getirecek Avrupa Yeşil Mutabakat için yapılacak olan yeşil dönüşüm yatırımlarının teşvik politikaları neler olmalı?
– AB Avrupa Yeşil Mutabakata uyum sürecinde finans sektörüne hangi görevler düşüyor?
– AB Yeşil Mutabakat sürecinde Türkiye’nin önündeki fırsatlar neler? Hangi uygulamaların hayata geçirilmesi gerekiyor?
– Finans sektörünün 2030 hedefi doğrultusunda yol haritası ne olmalı?
– Temiz enerjiye geçişte kamu, özel sektör ve STK’lara ne gibi görevler düşüyor? Dünya Bankası ve EBRD gibi kuruluşlar bu süreçte nasıl bir rol oynayabilirler?
– Peki ya Çin normal tüketim eğilimine dönerse…
Dünya ‘rahatsız’
Fatih Birol röportajında, gelecek aylarda dünyanın karşı karşıya kalacağı zorluklardan bahsetti. Bunlardan biri de petrol piyasasındaki rahatsızlıktı. Rahatsızlık kelimesi Fatih Birol’a ait değil, ben seçtim bu kelimeyi. Çünkü petrol ve gazın esiri olan dünya mevcut durumdan kelimenin tam anlamıyla rahatsız.
ABD, Brezilya ve Kanada petrol üretimini artırdı. Birol’a göre Orta Doğu’daki üreticiler de üretimi artırabilir. Yani dünyada petrol arzı artıyor ve daha artacak ama yine de rahat değiliz. Çünkü talep tarafında ne olacağını bilmiyoruz.
Pandemi tedbirleri nedeniyle Çin’in talebinin azalması fiyatları bir ölçüde rahatlatmıştı ama bu önlemler yavaş yavaş kalkmaya başladı. Fatih Birol da herkesin aklına gelen soruyu soruyor ve Çin’in normal petrol tüketim eğilimine dönmesi durumunda olacakları sorguluyor. Ve de diyor ki, “Bu yaz dünyada çok zor bir yaz olabilir.”
Bu durum temiz enerjiye geçiş arayışların ve çabalarını artırabileceği gibi artan enerji maliyetleri nedeniyle temiz enerji yatırımlarını olumsuz da etkileyebilir.
Fosil yakıttan temiz enerjiye geçiş maliyetli bir süreç. Bu nedenle kritik olan şey mevcut aşamada temiz enerji finansman akışının kesilmemesi.
2010 yılında bu tür projeleri finanse etmek için Yeşil İklim Fonu oluşturulmuştu. Varlıklı ülkeler yılda 100 milyar doları ayırmayı kabul etmişlerdi. Ancak bu para bile bir türlü tam olarak toplanamadı.
Aynı şekilde şirketlerin yatırımlarını finanse edebilmek için başvuracakları yeşil finansman araçları artarak devam etmeli; sermaye piyasaları bu tür taleplere daha açık hale gelmeli. Bu noktada daha fazla sayıda şirketin sürdürülebilirlik endeksli tahvil ya da yeşil bono ihraç ettiklerini görmeliyiz.